*Av. Hilal Dilek

Anayasal bir hak olan sosyal güvenlik hakkı sosyal devletin asli unsurlarından birisi olmakla birlikte sosyal güvenlik kavramı Anayasa Mahkemesi kararlarında “gelirleri ne olursa olsun, kişilere belirli sosyal riskler karşısında ekonomik güvence sağlama görevine sahip kurum ve kuruluşlar; bir meslekî, fizyolojik ya da sosyoekonomik riskten ötürü geliri sürekli veya geçici olarak kesilmiş kimselerin geçinme ve yaşama gereksinimlerini karşılayan bir sistem” (AYM, E.1990/5, K.1990/28, T.14.11.1990, (Lexpera Mevzuat ve İçtihat Programı), Erişim Tarihi:18.04.2024)olarak; başka bir kararda ise, “toplumun parçası olan bireylere, gelirleri ne olursa olsun doğal bir olay olan yaşlılık ile hastalık, kaza, ölüm ve malûllük gibi sosyal riskler karşısında asgari bir yaşam düzeyi sağlama” (AYM, E.1991/23, K.1991/47, T. 10.12.1991, Lexpera Mevzuat ve İçtihat Programı, Erişim Tarihi: 18.04.2024) şeklinde tanımlanmıştır.

Sosyal güvenlik hakkı ise, günlük yaşamda etkisi düşünüldüğünden çok daha fazla olan temel bir haktır. Hizmet süresinin tespiti, emeklilik koşulları, iş kazası ve meslek hastalığı ödenekleri, yaşlılık aylığı, sigorta prim borçları, ölüm aylığı, ek gösterge değerleri, yetim aylığı gibi günlük hayatımızda karşılaştığımız birçok farklı görünüm şekli mevcuttur. 

Esasen anayasal güvenceye sahip sosyal güvenlik hakkı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde düzenlenmemiştir. Sosyal güvenlik hakkının AİHS kapsamında yer almaması sebebiyle bireysel başvuruya konu edilemeyeceği düşünülse de sosyal güvenlik hakkı, ekonomik değer taşıması halinde mülkiyet hakkı adı altında bireysel başvuruya konu edilebilmektedir. Zira, parayla ölçülebilen neredeyse tüm değerleri kapsayan ve uygulama alanı son derece geniş kabul edilen mülkiyet hakkının, sosyal güvenlik hukukundaki statüleri de koruduğu tartışmasızdır. Anayasa Mahkemesi de bireysel başvuru yoluyla önüne gelen sosyal güvenliğe ilişkin talepleri büyük ölçüde mülkiyet hakkı çerçevesinde değerlendirmektedir. 

Örneğin, Emin Gürcan Çavdaroğlu’nun bir sosyal güvenlik ödemesinin değer kaybına uğratılarak yapılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki bireysel başvurusu üzerine, Anayasa Mahkemesi “emekli ikramiyesinin enflasyon karşısında uğramış olduğu değer kaybının nazara alınmamasının ekonomik yönden mağduriyetine neden olduğu” iddiasını mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirerek başvuruyu kabul edilebilir bulmuştur. (AYM, Emin Gürcan Çavdaroğlu Başvuru No: 2018/16747, Karar Tarihi 16.6.2021)

Yine, Ferda Yeşiltepe tarafından emeklilik ikramiyesinin güncellenerek ödenmesine ilişkin yargı kararının uygulanmaması nedeniyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddiasıyla yapılan bireysel başvuru sonrasında Yüksek Mahkeme; başvurucunun emeklilik ikramiyesinin ödeme tarihindeki katsayılar esas alınarak ödenmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini kabul etmiş ve emeklilik aylığının anayasal anlamda mülk teşkil ettiğini ortaya koymuştur. (AYM, Ferda Yeşiltepe, Başvuru No: 2014/7621, Karar Tarihi 25/07/2017)

Benzer şekilde, SGK tarafından yaşlılık aylığının başvurucunun üniversitede çalışmaya başlaması üzerine kesilmesi ve ödenen yaşlılık aylıklarının da faiziyle birlikte geçmişe dönük olarak iadesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasıyla yapılan bir başka bireysel başvuruda da Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan inceleme neticesinde başvurucuya ödenmekte olan yaşlılık aylığının kesilmesi ve başvurucuya daha önce ödenen yaşlılık aylıklarının yasal faiziyle birlikte tahsil edilmesi başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan iki ayrı müdahale olarak değerlendirilmiş,  başvurucunun almakta olduğu yaşlılık aylığını Anayasa’nın 35. maddesi bağlamında mülk olarak değerlendirmek suretiyle başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar vermiştir. (AYM, Kuddis Büyükakıllı, Başvuru No: 2014/3941, Karar Tarihi : 05/10/2017)

Aynı doğrultuda, başvurucu Besime Çetin’in ölen eşinin askerlik borçlanmasının eksik hesaplanması ve bu sebeple ölüm aylığının geç bağlanması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin olarak yapılan bireysel başvuru sonrasında Anayasa Mahkemesi “mülkiyet hakkının, bireylere bir tür sosyal güvenlik ödemesi alma hakkı içermemekle beraber yürürlükteki mevzuatta, önceden prim ödeme şartıyla veya şartsız olarak sosyal yardım alma hakkı şeklinde bir ödeme yapılması öngörülmüş ise yargısal içtihatlara paralel olarak ilgili mevzuatın aradığı şartları yerine getiren bireyin mülkiyet hakkı kapsamına giren bir menfaatinin doğduğunu” kabul etmiş ve başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar vermiştir. (AYM, Besime Çetin, Başvuru No: 2014/17809, Karar Tarihi 08/11/2017)

Görüldüğü üzere, sosyal güvenlik hakkı mülkiyet hakkıyla olan bağlantısı kapsamında bireysel başvuru konusu olabilmektedir. Nitekim Yüksek Mahkeme pek çok kararında sosyal güvenlik hakkının asgarisinin gerçekleştirilmesinde devletin kaçınılmaz bir yükümlülüğü olduğu ön kabulüyle değerlendirme yapmış, sosyal güvenlik sisteminin daha adaletli ve tatmin edici olması gerektiğini göz önünde bulundurarak kararlar vermiştir.

Sosyal güvenlik sisteminin sağladığı sağlık yardımları kapsamında sosyal güvenlik hakkının yaşam hakkına da temas eden bir boyutunun olduğu,  ayrıca aile fertlerinin yaşamlarına etkisi itibariyle aile hayatına saygı hakkıyla da ilişkili bir hak olduğu gözetildiğinde; sosyal güvenlik hakkının bu haklar ile yansımalı olarak bireysel başvuruya konu edilebileceği hususu da göz ardı edilmemelidir. 

Sonuç olarak, sosyal güvenlik hakkının dezavantajlı birey ve grupların insan onuruna yaraşır bir yaşam sürdürmeleri için hukuki anlamda korunması ve güvence altına alınması önem arz eden temel hakların başında geldiği, Türk Anayasa yargı sistemi içerisinde ise esas değerlendirmenin mülkiyet hakkı ile olan bağlantısı çerçevesinde yapıldığı söylenebilecektir. 

*Yavuz Uyanık Avukatlık Ortaklığı, Avukat