*Av. Kaan Ayten 

24 Kasım 2021 tarihinde kabul edilen ve 30 Kasım 2021 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanan İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun kapsamında, yürürlükte olan 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nda uygulamaya yönelik önemli değişiklikler yapılmıştır. Bu değişikliklerden biri, ilam ve ilam niteliğinde belgelerle başlatılan “Örnek No:10” kapsamlı ilamlı icra takiplerine istinaden tehir-i icra (icranın geri bırakılması) kararının talep edilmesi ve uygulanmasına ilişkindir.

Takip dayanağı olarak mahkeme ilamı veya kanunda sayılmış ilam niteliğinde belgeler ile başlatılabilen ilamlı icratakibi, borçlunun itirazı ile durdurulamayan bir takip türü olduğundan, söz konusu takibe dayanak ilam veya ilamniteliğinde belge noktasında haklılığını iddia etmek isteyen ve bu kapsamda icra dosyası üzerinden haciz tehdidi ile karşılaşmak istemeyen borçlunun işletebileceği bir kanun yolu olarak tehir-i icra karşımıza çıkar. Bu kapsamda, bir mahkeme ilamına dayanarak ilamlı icra takibi başlatmış alacaklıya karşı borçlu, tehir-i icra sürecini başlatarak malvarlığını icra dosyası üzerinden gelebilecek haciz tehditlerine karşı güvence altına alabilmektedir.

24 Kasım 2021 tarihli yeni değişiklikten önce; bir mahkeme ilamı yerel mahkeme tarafından verilmiş bir ilam ise,İstinaf kanun yolu; ilamlı takibe konu dayanak belge bir istinaf kararı ise ise, Temyiz kanun yoluna tehir-i icra talepli başvuru yapılarak mezkur takibin borçlusu tarafından Bölge Adliye Mahkemesi ya da Yargıtay’dan tehir-i icra talep edilebilmekteydi.

Bir diğer deyişle, 24.11.2021 tarihli değişiklik yapılmadan önce, söz konusu tehir-i icra talebi esas yargılamaya geçilmeden hangi yüksek mahkemeye başvuru yapıldı ise o mahkeme tarafından değerlendirilip karara bağlanırdı. İcra İflas Kanunu kapsamında 24.11.2021 tarihinde yapılan ve 30.11.2021 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren kanun değişikliği uyarınca;

“İcranın geri bırakılması için verilecek süre

Madde 36 – İlâma karşı istinaf veya temyiz yoluna başvuran borçlu, hükmolunan para veya eşyanın resmîbir mercie depo edildiğini ispat eder yahut hükmolunan para veya eşya kıymetinde icra mahkemesi tarafından kabul edilecek taşınır rehni veya esham veya tahvilât veya taşınmaz rehni

veya muteber banka kefaleti gösterirse veya borçlunun hükmolunan para ve eşyayı karşılayacak malı mahcuz ise icranın geri bırakılması için takibin yapıldığı yer İCRA MAHKEMESİNDEN KARAR ALINMAK üzere icra müdürü tarafından kendisine uygun bir süre verilir. Bu süre ancak zorunluluk hâlinde uzatılabilir.

…”

Söz konusu değişiklikten de açıkça görülebileceği artık üzere tehir-i icra sürecinde tehir-i icra kararını verecek merci Bölge Adliye Mahkemesi veya Yargıtay değil İcra Hukuk Mahkemesi olarak düzenlenmiştir. Bu kapsamda her ne kadar esasa ilişkin itirazlar, yargılamayı yürütecek yüksek mahkeme tarafından değerlendirilecek olsa da, artık ivedi mahiyetli tehir-i icra talebi doğrudan doğruya İcra Hukuk Mahkemesi tarafından değerlendirilerek karara bağlanacaktır.

Kanaatimizce bu değişiklik ile ivedi olarak yapılması gereken tehir-i icra incelemelerinin, uygulamada hali hazırda teminat mektubu incelemesi yapan mercii olan İcra Hukuk Mahkemesi tarafından yapılacak olması, süreci ciddi ölçüde hızlandıracaktır. Ancak belirtmek isteriz ki, tehir-i icra kararının getirilmesi için kanun yoluna başvuran kişiye verilen süre anlamına gelen mehil vesikasının alınmasına ilişkin düzenlemeler halen İİK kapsamında bulunmakta olup, İcra Müdürlüğü tarafından verilecek mehil ile İcra Mahkemeleri tarafından verilecek tehir-i icra kararının eş zamanlı devam edip etmeyeceği uygulamada henüz netlik kazanmamıştır.

Diğer yandan, yapılan bu değişiklik kapsamında uygulamada, İcra Müdürlüğü’nün tehir-i icra talebi üzerine re’sen inceleme yapacak olan icra Hukuk Mahkemesi’ne mi dosyayı sevk edeceği yoksa borçlu tarafından ayrı bir başvuru mu yapılması gerektiği, ek olarak tehir-i icra sürecinin İcra Hukuk Mahkemesi nezdinde bir esas yargılama ile mi yoksa bir değişik iş yargılaması ile mi görüleceği noktalarında belirsizlik mevcuttur.

Bu kapsamda, eğer ki tehir-i icra sürecinin başlatılabilmesi için, başvurucu tarafa ayrı bir esas veya değişik iş davası ikame edilmesi zorunluluğu getirilir ve icra dosyası borçlusunun tehir-i icra kararı alması için ek bir harç ödemesigerekirse, getirilen bu yeni düzenlemenin amacı dışına çıkarak süreci uzatacağı kanaatindeyiz. Kanaatimizce kendisine kanunen tehir-i icra hakkı tanınmış icra dosyası borçlusuna, ek bir dava ve harç bedeli ödemeyükümlülüğü getirilmeden tehir-i icra sürecini takip edebilmesi gerekmektedir. Düzenlemeye ilişkin uygulama, ilerleyen günlerde netlik kazanacaktır.

*Yavuz&Uyanık Hukuk Bürosu, Avukat