*Av. Mehmet Selim Yavuz

**Av. Özge Özdemir

Sigorta Sözleşmesi Teminat Kapsamının Belirlenmesi

Sigorta sözleşmesi yürürlükteyken meydana gelen riskin teminat altında olup olmadığı hususunun tespit edilebilmesi açısından, sigorta kapsamının açık ve anlaşılır bir şekilde ifade edilmiş olması son derece elzemdir.

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun sigorta kapsamına ilişkin 1409/1. maddesinde;

“ Sigortacı, sözleşmede öngörülen rizikonun gerçekleşmesinden doğan zarardan veya bedelden sorumludur.”

denilmek suretiyle, eski Türk Ticaret Kanunu’nda geçerli olan “rizikonun genelliği” ilkesi terk edilerek “rizikonun özelliği” ilkesi benimsenmiştir. Anılan düzenleme ile eski Kanun’un 1281. maddesi uyarınca sigorta kapsamını çok geniş bir şekilde yorumlayan yapıdan uzaklaşılarak sigorta kapsamı daraltılmıştır.

Nitekim bu husus Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun E.2017/11-2477, K.2019/306 sayılı ve 14.03.2019 tarihli kararında;

“Ayrıca TTK’nın sigortanın kapsamı başlıklı 1409. maddesinde; “Sigortacı, sözleşmede öngörülen rizikonun gerçekleşmesinden doğan zarardan veya bedelden sorumludur. Sözleşmede öngörülen rizikolardan herhangi birinin veya bazılarının sigorta teminatı dışında kaldığını ispat yükü sigortacıya aittir” düzenlemesi mevcuttur. Bu düzenleme ile TTK’nın mülga 6762 sayılı TTK’nın 1281/1 maddesindeki “Sigortacı, harp ve isyandan başka bir sebeple mallara arız olan telef ve tagayyür gibi bütün hasarlardan mesul olur” şeklinde ifade edilen ve tüm risklere karşı teminat veren “all risk” ilkesinden tamamen ayrıldığı anlaşılmaktadır. Nitekim TTK’nın 1409. maddesinin gerekçesinde de bu husus açıklanmıştır.” şeklinde, izah edilmiştir.

Sigorta kapsamına ilişkin olarak 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 11/4. maddesinde “Sigorta sözleşmelerinde kapsam dahiline alınmış olan riskler haricinde, kapsam dışı bırakılmış riskler açıkça belirtilir. Belirtilmemiş olan riskler teminat kapsamında sayılır.” şeklinde bir düzenleme mevcuttur. Söz konusu hüküm sigorta kapsamını, tıpkı eski Kanun’da olduğu gibi, oldukça geniş bir şekilde yorumlamaktadır. İşbu kanun maddesinden, tüm sigorta sözleşmelerinin bütün riskler (all risks) esasına göre akdedilmiş sayılacağı anlamı çıkmaktadır ki, bu durum günümüz sigorta sektörü koşullarında hiçbir şekilde uygulanabilir değildir. Nitekim 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1409/1. maddesi ile birlikte işbu düzenleme etkisizleştirilmiştir.

Buna göre 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda öngörülen mevcut düzenleme uyarınca; rizikonun gerçekleşmesi halinde teminat kapsamı değerlendirmesi iki ana adımda yapılacaktır. Birinci adım olarak sigorta sözleşmesindeki riziko tanımına bakılacak ve gerçekleşen hadisenin işbu tanıma girip girmediği hususu tespit edilecektir. Riziko tanımının kapsamına girmediğinin tespiti halinde, sigorta teminatı devre dışında kalacaktır. Aksi durumda ise ikinci adıma geçilecek ve sigorta sözleşmesinde öngörülen teminat dışında kalan hallerden birinin var olup olmadığı araştırılacaktır. Teminat dışı hal ve/veya hallerin bulunduğunun tespiti halinde sigorta teminatı devre dışında kalacak, böyle bir durum söz konusu değil ise sigorta teminatı devreye girecektir.

Bununla birlikte sigorta sözleşmesi akdedilirken taraflarca, sigortacının bütün risklerden (all risks) sorumlu olmasının kararlaştırılması mümkündür. Nitekim işbu husus sigorta ettiren lehine bir düzenleme olacağından, herhangi bir kanun engeline takılmamaktadır. Bütün riskler (all risks) esasına tabi olarak düzenlenen sigorta sözleşmelerinde teminat kapsamı değerlendirmesi ise, teminat kapsamı dışında sayılan hallerden birinin bulunup bulunmadığının tespiti suretiyle tek adımda gerçekleştirilecektir. Riziko söz konusu teminat kapsamı dışında sayılan hal ve/veya haller neticesinde meydana gelmemişse, sigorta teminatı devreye girecektir.

Reasürans sözleşmesi ile sigorta sözleşmesinin teminat kapsamı arasında fark olması, söz konusu farkın sigorta şirketi (sedan) açısından yarattığı riskler ve bu risklere karşı uygulamada başvurulan çözümler:

Ülkemizde yerel sigorta şirketlerince sigorta edilen rizikoların, yabancı reasürans şirketlerine tekrar sigorta ettirilmesine sıklıkla rastlanmaktadır. Bir başka deyişle yerel sigorta şirketleri ile yabancı reasürans şirketleri arasında reasürans sözleşmeleri akdedilmektedir. Bu kısımda yerel sigorta şirketleri ile yabancı reasürans şirketleri arasında reasürans sözleşmesi akdedildiği durumlarda yaşanan bazı sorunlara ve bu sorunların nasıl aşılmaya çalışıldığına değinilecektir.

Uygulamada sigorta sözleşmesi ile reasürans sözleşmesinin teminat kapsamının birbiri ile örtüşmediği durumlara rastlanmaktadır. Özellikle sigorta sözleşmesi Türk hukukuna tabi iken, reasürans sözleşmesinin yabancı hukuka tabi tutulduğu hallerde birtakım sorunlar doğabilmektedir.

Türk sigorta şirketleri açısından görülen en büyük risk; gerçekleşen rizikonun sigorta sözleşmesi kapsamına dahil iken, reasürans sözleşmesinin teminat kapsamına dahil olmadığı durumlardır. Bu tip durumlarda sigorta şirketi kendi sigortalısına karşı sorumlu tutulurken, reasürörün sigorta şirketine karşı sorumlu tutulmama riski mevcut olup, bunun önüne geçebilmek adına Türk Sigorta Şirketleri’nce bazı önlemler alınmaktadır.

Birinci yol olarak; reasürans sözleşmesinde yer alan düzenleme ve şartlar, sigorta sözleşmesine yansıtılmaya çalışılmaktadır. Ancak yansıtılan işbu düzenleme ve şartların da Türk hukukunun emredici kuralları ile çelişmesi söz konusu olabilir. Bu halde ise Türk sigorta şirketleri açısından bahsedilen risk devam edebilir.

İkinci yol olarak; yabancı hukuka tabi olarak akdedilen reasürans sözleşmelerine “follow the fortunes clause” (FTF) veya “follow the settlements clause” (FTS) klozları eklendiğine rastlanmaktadır.

FTS klozu ile reasürörün sigorta şirketinin(sedan) hasarla ilgili işlemleriyle bağlı olması amaçlanır. Bir başka deyişle; FTS reasürörün, hasar taleplerini, sedan şirketin bunları sonuçlandırdığı şekliyle kabul edeceği anlamına gelmektedir.

FTF klozu ile ise reasürörün sigorta şirketinin (sedan) denetimi dışındaki gelişmelerle bağlı olması amaçlanır. Reasürörün “sedan şirketin kaderini takip etmesi” olarak tanımlanan FTF klozu, mahkemelerce sedan şirket aleyhine karar verilmesi de dahil olmak üzere, sedan şirketin denetimi dışında kalan gelişmeleri kapsamaktadır.

Önemle belirtmekte fayda var ki, bahsi geçen iki klozun da reasürans sözleşmesinin teminatını genişletme gibi bir işlevi söz konusu değildir.

Tüm bu açıklamalarımız doğrultusunda, reasürans sözleşmesinden doğan bir uyuşmazlık ile karşı karşıya kalındığında reasürans sözleşmesine uygulanacak hukuk ve sigorta sözleşmesi ile reasürans sözleşmesinin ayrı ayrı teminat kapsamlarının doğru bir şekilde tespit edilmesi son derece mühimdir.

*Yavuz&Uyanık Hukuk Bürosu, Avukat

**Yavuz&Uyanık Hukuk Bürosu, Avukat

e-mail

syavuz@yavuz-uyanik.av.tr